Tarih: 29.06.2017 20:05

6 ilke ve CHP'nin konumu

Facebook Twitter Linked-in

  Neden Cumhuriyet Halk Partisi'nin günümüzdeki konumlanması kendi ilkeleriyle çelişkilidir sorusuna bu ilkelerin hiç bahsedilmeyen gerçek ideal tanımlarını yaparak cevap verelim. Karşılaştırmayı siz yaparsınız artık.   CUMHURIYETÇILIK : Cumhuriyeti sevmek değildir. Sevmek ifadesinin yönetsel siyasi kavramlarda yeri yoktur. Halkın, yönetimin belirlenmesinde söz sahibi ve hak sahibi olduğunun bilincinde olması ve söz hakkını savunması demektir. Karşı durduğu şey meşruti ve mutlakı rejimlerdir. Cumhuriyetçilik, temelinde aristokrasiye ve oligarşiye karşıdır. Bu anlamıyla aslinda, ayrıcalıklı seçkincilige ve vesayetçilige net bir başkaldırıdır. Bu anlamda bir siyasi bakisin ortaya koyduğu bir siyasi ilkedir. Ülkemizdeki cumhuriyetçilik algısının ve bu kılıf altında kurgulanmış düzenin, kavramın tanımıyla çok çelişkili bir halde olduğu açıktır.   MILLIYETÇILIK : Etnik milliyetini sevmek değildir. Sevmek ifadesinin yönetsel siyasi kavramlarda yeri yoktur. Çok kültürlü ve çok etnisiteli bir toplum içinde tarihsel ve coğrafi yaşam ve kader ortaklığı etrafında birarada bulunan halkın, bu birlikteliğini, devletin sınırları icerisinde somutlayan millet kavramının, geçmişten bugüne olan bütün kültürel varlığının , öncelikle ve kesinlikle bütün zenginliğinin kabulü ile başlayan ve bu değerler ortaklığının korunması ve geliştirilmesi anlamına gelir milliyetçilik. Kendi kulturel birikimi uzerinde yukselecek yerli sermaye birikimi, yerli uretim, milli bilim ve teknoloji çabalarının milletin refahı ve bütünlüğü amacıyla desteklenmesi fikrinden doğan bağımsız olma çabası ve arzusunun ifadesi ve ilkesidir. Bu, birlik ve bağımsızlık anlamlı siyasi duruşun, bir ifadesi ve yansımasıdır. Ülkemizdeki milliyetçilik anlayışı çok dar bir kalıba sokulmustur. Bu ilkenin adı altında kurgulanmış düzen, kavramın tanımıyla büyük çelişkiler ve tezatliklar taşır.   HALKÇILIK : Halkını sevmek değildir. Sevmek ifadesinin yönetsel siyasi kavramlarda yeri yoktur. İdari sistem ile, idare edilen halkın arasındaki öncelik ilişkisini belirten bir ilkedir. Cumhuriyetçilik ilkesi ile, yönetimde ayrıcalıklı seckinciligin ve vesayetciligin yer bulamaması anlamında ilişkili ve tamamlayıcıdir. Halka dair temsilin, halkın genel faydası taraftarı olmasını ifade eder. Egemenliğin millet adına ve millet faydasına kullanılması konusunda milliyetçilik ilkesi ile ilişkili ve tamamlayıcıdır. Üretim biçimlerinin yönetsel biçimleri belirlediği ortamda, hak ve fayda kavramlarının, üreten ve tüketen halk ile üretimi organize eden sermaye oluşumları arasında halkın çıkarını koruyan bir devlet bakışının olması gerektiğini savunan bir ilkedir. Sömürü ve eşitsizliğe karşı olan bir siyasi duruşun sosyal ifadesidir. Ülkemizde bu kavramın adı altında kurgulanan siyasi ve sosyal sistem ve kurumlarının almış olduğu biçim ve taraf, kavramın tanımıyla buyük çelişki oluşturmaktadır.   DEVLETÇİLİK : Devleti sevmek değildir. Sevmek ifadesinin yönetsel siyasi kavramlarda yeri yoktur. Millet kavramı altında bir araya gelmiş ülke sınırları içerisindeki halkı, kapitalist üretim ve tüketim mantığının biresel kâr ve bireyci öz fayda konusundaki hırsından korumaya çalışan bir sosyal devlet tezahürüdür. Ancak uygulamalarında ve modellerinde farklılıklar gösterir. Devletin bütün üretim araçlarına sahip olması şeklinde iki temel benzer ama amaçta farklı modeli gözlenmiştir. Bu modellerin birisi faşizm diğeri komünizmdir. Ikisi de diktatoryal bir temele dayanır. Farkları üretilen toplumsal faydayı bir zümrenin ya da toplumun tümünün çıkarına kullanmak tercihiyle oluşur. Gerektiği yerlerde ve özelikle stratejik uretim alanlarında ülkenin görece bağımsızlığını ve devletin paylaşım ve hizmet modelinin, genel dengeyi sağlayacak sekilde konumlanmasini sağlayıcı bir araç olması gereken ve sosyal devlet kavrami altında kurumlaşması düşünülen bir model olmalıdır. Bu anlamda diktatoryal ve totaliter devlet hegemonyası kavramından uzaklaşır. Yeterli sermaye birikimi olmayan ülkenin temel ve stratejik alanlardaki yatırımlarını organize eden ve görece bağımsızlığının temel taşı olan bir ilkedir. Bu tanımıyla devletçilik, yani sosyal devlet, hali hazırdaki Türkiye sistematiğinde yer bulamamaktadır. Görünürdeki hal bu tanımla çelişkilidir.   DEVRIMCILIK : Sosyal evrimin kendi hızı ve gidişine müdahale etmek ve bu hızı ve gidişin yönünü değiştirmek anlamında etimolojik olarak tanımlanan devrim kavramı, siyasi iktidar çekişmelerinin tarafı olan güçler ve ideolojilerinin birbirlerini yıkarak bir diğerinin yerine geçmesi olarak da tanımlanabilir. Bu anlamda rejimsel ya da sustemsel degisiklige de tekabul eder. Ancak devrimcilik ilkesi, sürekli ve kesintisiz bir biçimde değişime ayak uydurabilecek ve sosyolojik yapıyı, ilerleyen bilgi temelinde geliştiren bir devinime atıftır ve bu anlamıyla ilerlemeci ve değişimcidir. Özünde, daha önce tanımladığım diğer ilkelerin içeriklerini, birbiriyle tutarlı bir şekilde halk faydası ve özgürlükler temelli olarak korumak ve geliştirmek ve karşıcı eğilimlere dair direnç geliştirmek yatar. Dolayısıyla zaman içerisinde değişen sosyolojiye uygun yeni tanımlamalar yapılmasını ve modellerin zamanla paralel olarak genel prensiplere uyumlu hale getirilmesi anlamındadır. Ve bu kavramı slogan etmiş siyasi partilerin duruşları ile büyük çelişki oluşturur.   LAIKLIK : Toplumda yaşayan kişilerin yaşam biçimi ve inanış farklılıkları arasında, olması gereken bir denge arayışının, devlet kimligi modelidir. Toplumda yaşayan bireyler laik, dindar ya da dinsiz olabilirler. Devlet, bütün bu farklı varoluş biçimlerini garanti etmek ve aralarında denge oluşturmakla gorevlidir ve devletin dinsel temelli bir kurum olmadiginin ifadesidir. Bu tanımla siyasi islamci devlet iktidarı eğilimlerine karşı bir dirençtir. Her turlu dinsel ya da dünyevi, iktidar olma eğilimlerinin tektipçi baskıcılığının karşısındaki denge profilidir. Ancak Bu model Turkiye'de başka bir anlamda kullanıla geldiğinden , özgürlükler temelli bir denge aracı olmaktan çıkarılmış ve 'laikçilik' ideolojisine dönüşmüştür. Laikçilik, devletin tektipçi bir baskı aracı kimliğidir. Demokrasinin çoğulculuk anlayışı ile de özgürlük anlayışı ile de çelişkilidir ve travmalar yaratarak, marjinallesmeye yol açar. Çünkü, gücün baskısına dayali bir dayatmaciliktir. Faşist bir uygulama örneğidir. Toplumsal denge arayışından ziyade, bir zihniyetin diğerlerini yok etmesi temeline dayanır. Fransız modelidir. Devlet ile dinin ayrışması amaçlı değil, devletin inançlar üstündeki tahakküm kurmasının aracıdır. Dolayısı ile ideal kavram ile uygulamadaki büyük farklılık, bu kavramın dinsizlik ya da din düşmanlığı şeklinde kabulü sonucunu doğurmuş ve bu bakış altında karşıt bir siyasi islamci ideolojinin karşı tezine dönüşmüştür. Bu ilkeyi slogan etmiş siyasi partilerin kavramın tanımıyla çok çelişik bir halde oldukları aşikardır.    


Orjinal Habere Git
— HABER SONU —