Yahudilik ya da siyonizm konusu açılınca Iran pers ve Roma helen büyük imparatorluklarının etkisinden bahsetmek bir zorunluluktur.
Bugün yahuda yani jude ülkesinin dini olarak günümüzde telafuz edilen yahudiliğin birbiriyle çatışmalı akımlarından bahsedeceğiz. Bunların en önemli ikisi : Farisilik ve Sadukilikdir. Gereksiz bir tarihi detay gibi görünen bu konu günümüze kadar etkisini göstermiş temel çatışma alanlarını tarif edecek.
Bu iki akımın ayrişmalarinin temeli, İsrailoğullarının ( yakup oğullarının) Mısır'daki ikamet dönemine kadar uzanır. Otorite ve egemen olma çizgisindeki farklılıkları, daha doğrusu iktidar konusundaki farklı çıkar beklentileri onları çatışma halinde tutar. Hz. Süleyman zamanında ( Süleyman kraldir) başrahip tayin edilen Sadok uzerinden güçlenen Sadukilik akımı, daha çok, yunanlasma taraftarıdır ve ölümden sonra tekrar dirilişe inanmazlar. Rokapıların filistini fethetmesiyle bu çatışma çok kesinleşmiştir. Aslında bu, temelde dinsel otorite olma konusunda birbirleriyle çatışan rahiplerin ( rabbilerin) ayrışması gibi görünse de, Sasani ( Fars iran) ve Roma ( Helen) çatışmasının da bir yansımasıdır. Babil sürgününden sonra kendilerini azat eden Sasanilerin Zervanilik dini ile yoğurarak yeni bir tevrat yazımına girişmiş olan tabiler, ayrica onlarca rabbici şeriat kitabı da yazdılar. Talmut, bu kitaplarin başında gelir. Hicbir ilahi yani yoktur ve sadece Rabbicilerin görüşlerini kanunlaştı dan kitaplardır.
Farisiler, Iran dinleri etkisiyle oluşturulmuş ve Rabbiler eliyle yazılmış bu kitapları dinin ta kendisi olarak dayatan ve bu yolla siyasi iktidarlarını pekiştiren elitlerdir ve Iran yanlışıdır, ( Romaya karsi).
Sadukiler ise musevi şeriatını kanun kabul ederler ki bu da zaten kendi rahipleri tarafından yazılmış bir şeriattır. Talmuta değer vermezler. Tanah'ı kabul ederler. Roma ve helen düşüncesine yakındırlar. Bunda da şaşılacak birşey yoktur zira Mısır kadim bilgisinin yansımalarından oluşan Helen kültürünün felsefesi ve dinsel algısı, Müzecilik öğretisiyle çelişmez. Oysa Iran zervaniliğinin etkisindeki babil tevratı ve talmut, musevi öğretiyle mücadele halindedir.
Pers ve Helen, ve dahi Iran ve Roma çatışması, bu bölgedeki bütün dinselolusumlarin da, catismalarin da başlıca temeli ya da etjeni olmuştur. Farisiler cogunluktaydilar. Sadukiker ise , çok etkili ve guclu elit bir azınlıkti. Bu ikisinin iktidar çatışmasının dışında kalan ve ikisine de muhalif olan bir de Esseneler vardır. Esseneler, iktidar hırsının, ve sahip olma güdüsünün ilahi yolu deforme ettiğini ve hırsızlık yolsuzluk ve yoksulluğun ve savaşların sebebi olduğunu savunurlar. Herhangi bir elitist ve sınıfsal ayrımı dışlarlar. Komünal bir yaşam süren bir gruptur. Hz. Isa, bu gruplara yakındır. Zira sadukileri iktidardan uzaklaştırmayı basarmış ve egemen kültür olmuş farisilerin dinsel kültüne ve sultasına yönelttiği eleştiriler, Essenilerin felsefesi temelinde yükselir.
Yahudi toplumunun içerisindeki bu dinsel ( aslında politik) ayrışmaların benzerlerini Muhammedan Islamin ortaya çıkışı ve medeniyet ve devlet kurmaya yöneldiği noktada da çok net görüyoruz. (Bu konuyu daha detaylı inceleyeceğiz daha sonra) Günümüzde, yahudilik dediğimiz dini kült aslında farisiliğin ta kendisidir. Yani babil sürgününden sonra Iran zervaniliginin düalizmiyle ( aydinlik tanrisi ve karanlık tanri ikilemesi: güneş ve ay sembolizmi. Konuyu daha sonra detaylandiracagim) süslenmiş ve Ibrahim'in tek yaratıcı tek mutlak tanrı yolundan farklılaşmış ve Rahiplerin kendi algılarıyla yeniden yazılmış bir kült. Bunun musevi yoldan farklı olduğu da açıktır.
Hz. Isa'nin itiraz ettiği yapı da farisiliktir. Hz.Isa bu anlamda farisi anlayışı eleştiren bir Ibrahimî musevidir. Yahudalı bir musevidir ama farisi yahudisi değildir. Bu ayrımı belirtmemin sebebi, hristiyan siyonizminin temelinde yatan bir yanılgıya , aslında bir stratejik politik tercihe yani teostratejik bir konumlanmaya işaret etmek istemem. Hristiyan siyonizmi, Isa'nin yahudali bir musevi oluşudan yola çıkar ama onu aslında farisilige tekabül eden yahudilik kararıyla özdeşleştirir. Ve yahudileri ve yahudi devleti fikrini yüceltirler ama Isa'nin bu yahudi anlayışını reddettiği gerçeğini es geçerler. Hz. Isa'nin ortaya çıkışı ve adalet ve esitlik arayışı, barış ve huzur arayışı, hem Roma'yi hem de Iran'ı rahatsız etmiştir, zira her dini oluşum ve itiraz beraberinde sosyal bir kalkınmayı ve de alternatif bir devlet düşüncesini tetikler. Bölge üzerinde, birbirleyile çatışma halinde olan Iran ve Roma, bu genel kaotik yapıya ve ikisinin birden ayrı ayrı bolgeyi sömürdüğü düzene itiraz eden ilahi oluşumu elbette yok etmek isteyecektir. Iran, farisiler aracılığı ile Isa'yı yok etmeyi becerirken, Roma bu durumdan kendi cikarina uygun bir kült yaratarak Iran' a karşı avantaj elde etmeyi seçmiştir. Nitekim pavlus'un çabalarıyla temelleri atılıp kurumsallastirilan hristianligin, Isa'nin öğretisiyle hicbir alakası yoktur bu nedenle. Pavlus'un Isa'yı öldüren farisi yahudilerinden olduğu bilinir. Benzer bir durum Harun ve Musa arasin daki çekişmede de görülmüş ve Musa, kendi toplumuna lanet ederek olmuştur. Hatunun Rabbiler ile kurduğu iktidar ilişkisi Museviliği başka bir raya oturtmuştur. Ne musevi islam ne de isevi islam uzun süre yaşamıştır.
Günümüzde dunya düzenini etkilemekte olan iki siyonist bakış vardır. Hristiyan siyonizmi, evanjelist hıristiyanların savunduğu teolojik temelli ideolojidir ve aslında Roma egemenliği fikri üzerinde yükselir. Talmudik siyonizm ise fars etkisiyle şekillenmiş farisi yahudilikten temellenir ve yahuda siyonist egemenliği fikri üzerinde yükselir. Daha önce vahyettiğimiz aşkınaz ve safahat yahudiliği çatışmasının konumlanması da bu eksende kendisine yer buluyor. Elbette matematik kesinlikte olmadığı gerçeğiyle birlikte.
Hint kökenli fars maturidiliginde, fars elitlerinin kendilerinin üstün ve seçilmiş soy olduklari anlayışı, babil sürgününden sonra farisilik eliyle kurumsallastirilarak yahudiliğe eklenmiş ve seçilmislik kavramı, üstün ırk anlayışına dönüşerek ırkçı ve elitist bir siyonizm düşüncesini oluşturmuştu. Buna karşılık hristiyan siyonizmi ırkçı değildir zira Isa'nin bütün toplumlarin mesihi olarak yeniden geleceğine inanırlar. Bu konular, yani Isa'nin mesih oluşu ve üstün ırk seçilmiş toplum düşüncesi, son noktada hristiyan siyonistler ile talmudik siyonistlerin ortaklığını bozacak olan gercek farklardır. Ve hatta bu ayrışmayı günümüzde hissediyoruz aslında.
Vatikan, kutsal roma imparatorluğunu yeniden kurup onu dünya imparatorluğu hayalini kurdu hep. Bu ilk önce latinlerin katolik algısı içindeydi. Kutsal latin roma imparatorluğunun yeniden inşası ve dünya egemenliği arzulaniyordu. Buna karşılık bir de germenlerin protestan ( luterian) algısı üzerinde kurgulanan bir roma ülküsü daha vardı. Zamanla hıristiyanlığa dönmüş yahudilerin etkisinde, katolik kilisesine rakip olan bir evangelist germen Roma roma ülküsü oluştu. Bu ülkü kendisini hristiyan siyonizmi üzerinde temelledi. Bunun sebebi de amerikan evangelist protestanların direksiyona gecmesiydi. Yani şimdi kutsal roma amerikanın öncülüğünde yükselecek diyen bir güç de var. Bunlara itiraz eden latin katolik çizgi ise Vatikan'daki gücünü ikinci dunya sacasindan sonra ve özellikle 60'larda yitirmiş durumda.
Aynı şekilde farisilik renginde olmayan musevilik de , talmudik siyonizme ve dolayısıyla Israil devletinin varlığına ya da oluşuna itiraz etmekte.
Konulara devam edeceğiz..