Karşılıksız para basıp devletleri borclandirarak kontrol eden, serbest ticaret ve denetisimsiz ve vergisiz uluslar arasıspekulatif transaksiyonlar yoluyla kontrollu kaoslar yaratan, tüketim temelli bir ekonominin savunucusu devletler üstü finansal yapılara karşı, ulus devletler ve korumacı politikalarla desteklenen uretim bazli reel ekonomi tarafları cepheler oluşturdu. Bu cephenin oluşması, dunya düzleminde bir direnişin örgütlenmesi anlamıyla olumlu olsa da, iki cephenin de içindeki hakim algı kapital ve emek arasında denge kurmak arzusunda değil. Iki cephe içinde de en çok kullanılan argümanların arasında dinsel kurumlar geliyor. Adalet ve paylaşım, ve özgürleşmiş aklın idealinden uzaklaştırılmış kullanışlı dinsel kurumlar yine dünyevi iktidarların en çok kullandığı araçlardan. Ancak bu durum biraz da zorunluluktan kaynaklanıyor. Çünkü ulusal butunluklerı parçalamak zorunda olan kureselciligin , etnik, dinsel, cinsel, mezhepsel çatışmaları körüklediği bir dönemde, ulusal bugünlükler ister istemez millet, ümmet, din kardeşliği gibi kavramlar uzerinden kendisini koruma refleksine giriyor.
Ayrıştırıp bölme amacli bir sistematik taarruza karşı, duygusal aidiyetler, inanç ve etnisite temelli duvarlar örülmeye çalışılarak savunma yapılıyor. Bu kavramlara dair bir popülist soylem dilinin öne çıkması ve islamin siyasallaşması kaçınılmaz sonuç. Çünkü 'yeni dunya duzeni' denilen uyuşturucu taarruz, temellerini, bir dinin içinden türetilmiş bir ideolojiye yasliyor. Neo-liberal ticaret ve finans burjuvazisi, katolik muhafazakârlığa tepki olarak geliştirdiği protestanlık ve siyonist yahudilik temelli cephesini , islamı protestanlastirarak kendi cephesine katmaya çalıştı. Dialogculuk, moon tarikati, fettullahcilik gibi hamleler buna dairdir. Katolik avrupa ve ortadoks dünya arasındaki egemenlik çatışması da ayrı bir direnç dinamizmi oluşturuyor. Katolikler, şiilik uzerinden islam ile ortaklık kurup elini güçlendirmeye çalışırken, ortadoks hıristiyanlar ise sünni islam ile ortak cephe oluşturuyor. Dunya üzerindeki bütün ülkelerin siyasi sahnelerinin ardında , bütün aydınlanmacı, pozitivist, sekuler söylemlerine rağmen bu dinsel ve tarihsel cephelesmeler var. Dolayısı ile içinde bulunduğumuz kültür coğrafyası da sünni islam argümanı uzerinden bir birleştirici söylem dili geliştiriyor.
Bütün bunlar etkiler ve tepkiler sonucu oluşan gruplaşmalar olmakla beraber kendi içlerinde de çatışmalı yapılar doğuruyor. Rusya ortadoks hristitanligini çok öne çıkarıyor ve hatta işi, papazların suriyeyi bombalamaya giden uçakları kutlamasına kadar vardiriyor. Anadolunun icinde, bizans, selçuklu ve osmanlı devletlerini anadolu roma imparatorlugu haline getiren dini ve etnik farklı yapılar da bu duruma göre hem kendi içlerinde hem dışarda ayrışıyorlar. Mesihci yahudilik olan sabetayistler, sabetayistleri hazetmeyen safarat yahudileri, kendilerini farklı gören ve her iki gruba da dahil olmak istemeyen kırım yahudileri, ve hatta sabetayılar dahi kendi aralarında bolunmuş durumdalar. Anadolu ortadoks ermenileri ile ermenistan ermenileri ayrıştılar. Katolik ermeniler zaten ayrıydı. Müslüman görünümlü ermenilik ayrı bir yapılaşmada. Istanbul patrikhanesine bağlı tüm ortodokslar ile atina patrikanesine bağlı yunan ortadokslari da ayrışiklar. Müslüman tarikatler de öyle.
Bütün bu unsurların herbirinin içinde milli olanlar ve olmayanlar vardır. Dolayısı ile düşman yahudiler, düşman hıristiyanlar, ya da dost müslümanlar genellemeleri, bizi sadece aptallastirmaya yararlar. Osmanlı devletinin Osman bey ile başlayan serüveninin tam ortasinda yer alan evrenos ve mihayil beyler olmasaydı imparatorluk oluşamayacaktı mesela. Yani Türk devleti ve iktidarı kavramlarının gerçek yüzleri bize anlatıldığı gibi ' islami gazâ' ya da türkluk kavramlarıyla açıklanamaz. Derin tarih araştırmaları bu 'islami gazâ ' kültünün 15.yy'dan itibaren ortaya atıldığını net olarak gösteriyor. Dolayısı ile hem su anda birlik direnci oluşturmak amacli kullanıl an ümmetçi islami popülist dilin gerekli bir zorunluluğun ürünü olduğunu bilmeli, hem de bir yandan derinlerde cephelesen yapilarin bu söylemden cok farklı oluştuğunu görebilmelisiniz. Osmanlıcı, şeriatçı söylemlerle öne çıkarılmış bazı tarikatler sadece geçici olarak kullanılmaktadırlar. Diyanet işleri başkanı Mehmet görmez'in açıklamalarının altındaki mehdici tarikatciliga, hadiscılık ve sunnetcilik adı altında varolmuş şirk islamina ve gavsçi seyhçi müslümanlık halelerine karsi açtığı savaşn algilanamadigini biliyorum. Zira konularin derinliklerine inme zahmetine girmeden klavye başı 'duyarlı ' çağdaşlık halleri, hakim algıyı besliyor.
Reddettigimiz ya da karşı çıktığımız yapıları çok iyi tahlil etmediğimiz gibi, savundugumuzu düşündüğümüz yapıları dahi gerçekten analiz etmiş değiliz. Bir de üstelik kullandığımız kavramları oluşturan felsefelerin ve ideolojilerin temel bulduğu ekonomik modellemeler ve paylaşım dengelerinin alt üst olduğu ve dolayısı ile kavramların boşlukta kaldığı günümüzde, bu değişimi de iyi analiz edemiyor ya da analiz etme gereği duymuyoruz. Sonuç olarak bu kadar çok bilinmeyenli ve değişkeni olan bir denklem içerisinde fikrimiz olmadan zikrimizin olması durumunun kolaycılığına burunuyoruz. Kendimizi yormaktan da kandırmaktan da vaz geçelim. İçinden geçtiğimiz dönem cok ciddi sonuçlar doğuracak bir dönemdir ve safsataya gelecek yanı yoktur. Bu konulara emek harcamaksa bir vatandaşlık görevidir.